O ÖLDÜ MELENYA, İNTİHAR ETTİ



Bedenime yayılan bir sızı ve sıcaklık. Bu his tanıdıktı. Gözlerimi sakince araladığımda yatağımda değil de yerde olduğumu fark ettim. Yavaş hareketlerle yerden kalktım. Ağır bir şekilde yürümeye başladığımda telefonumun titrediğini hissettim ama pek umursamadım. Bu yüzden telefonumu almadan odamdan çıktım.

Tanıdık evimde göz gezdirirken; yere yığılmış kıyafetler, boş hamburger kutuları ve makyaj malzemeleri ile karşılaştım. Aralara yığılmış bir yığın kitap ve mahkeme ile ilgili evraklar...

Günlerden pazartesiydi ama pek işe gidesim yoktu. Bu yüzden işe gitmemeye karar verdim. Tek yapmam gereken asistanımı arayıp haber vermekti lakin onu bile yapacak havamda değildim. Bu yüzden aramamaya karar verdim.

Pencerelerimi sonunda kadar açtıktan hemen sonra odaya yayılan soğuk hava, tüylerimin diken diken olmasına izin verdi. Bu his hoşuma gidiyordu. Bu his bana sevdiğim her şeyi hatırlatıyordu. Heyecan, tutuku ve acı. Evet acı.  Acı çekmeyi seviyordum. Hayır mazoşistliğimden değil. Sadece bazı insanlar mutluluk duygusunu o kadar benimsemişlerdi ki; acı duygusunun bize neler kattığını unutmuşlardı. Mesela acı olmasaydı mutluluk olmazdı, pişmanlıklardan çıkarttığımız dersler olmazdı. Acı bizimleydi, kalbimizde saklıydı. Sadece istediğimiz zamanda çıkardı. Biz istemediğimiz zaman asla ortaya çıkmazdı. Aslında acı bizi büyüten duyguydu da.

Telefonum çalmaya devam ederken umursamadım ve kendime bir çay demlemeye karar verdim. Böylece şu soğuk havada üzerimdeki gerginliği atabilirdim.


Çok geçmemişti, çayımı ikinci defa dolduracağım sırada kapım çalmıştı. Umursamayıp çayı doldurmak ve gidip kapıyı açmak arasında kararsız kalmıştım. Eğer açmazsam kimin geldiğini öğrenemeyecektim. Gelen kişi kapıyı çalmaya devam edecek ve haber alamayınca polise haber verecekti. Ardından polisler evimi basacak ve benim hemen balkonumda çayımı içtiğimi göreceklerdi. Bunu göze alamayıp sakin adımlarla kapıya ilerledim. Kapı ısrarla çalınıyordu. Yavaşça kapıyı araladığımda nefes almam zorlaşmıştı. Buradaydı. Yaptığı hatadan sonra ilk defa gelmişti buraya. Beni yalnızlığımla baş başa bıraktıktan bir ay sonra geri gelmişti. Elimdeki çay yere düştü, dudaklarım aralandı ve gözlerim buğulandı. Burada ne işi vardı?

Hasret kaldığım kahverengilerini üzerimde gezdirdi, gözlerinde pişmanlık kırıntıları yakaladım. Benim gibi bir kadını bu halde görmek onu yıpratmış olmalıydı.

“Melenya.” dedi ama devam ettiremedi. Gözleri yaşlarla doldu ama dökülmemeleri için kafasını yukarı kaldırdı. Sustum. Tek kelime edemedim. Tepki vermedim. Kapının önünde ona baktım. Geçen sene beni terk ettikten sonra neden geldiğini düşündüm.

“İyi misin?”

Aniden ilgilenen haline tepki göstermek ve onu yumruklamak istedim ama yapamadım. Kıyamadım ve onu içeri davet etmek için kapının önünden çekildim. Dağınıklığı görmemesi için önden geçip onu misafir odasına yönlendirdim. İçeri geçtiğinde odaya baktı.

“Tepki vermeyecek misin?” dedi. Kafamı iki yana sallamak yerine ona boş boş baktım.

“Öyleyse kafandaki soru işaretine cevap vereyim. Büyük bir hata yaptım. Özür dilerim. Ben, ben nasıl desem o an o kadar kötüydüm ki. Hayallerimin gerçek olması için aptal bir oyunun içine düştüm. Tüm yılımı sahne önlerinde geçirdim ama sen olmadıktan sonra bana yaramadı sevgilim. Hayallerimin hep bir kısmı eksik kaldı.”

Sustu ve dudaklarını yaladı.

“Çünkü büyük bir hırsla başladım ve seni düşünemedim. Ben, ben çok özür dilerim Melenya.”

“Biliyorum hiç iyi değilsin hatta beni bile affetmezsen anlarım. Ama ben geldim ve pişmanım.”

Uzun süre gözlerime baktı. Gözlerimi ondan kaçırdım ve halının desenine bakındım.

“Bana bak Melenya. Bir şeyler söyle. Lütfen.”

“Ben.” dedim zorlanarak. O sırada odanın beyazlığına kapılmıştım ve kendimi bir masalın içinde gibi hissetmiştim.

“Seni affedemem.” dedim ve gülümsedim. Gözlerimde biriken yaşlarla gülümsedim ona. O an anladım onu ne kadar çok özlediğimi. Saçlarına dokunmak istediğimi, gülüşünden öpmek istediğimi ve sarılıp bir daha bırakmamak istediğimi.

Ama gerçek sudan çıkmış balık misali yüzüme çarptığında duraksadım.  Son dedikleri geldi aklıma.

“Git! İstemiyorum seni. Toz pembe bir hayat falan yaşamıyoruz. Anlıyor musun? Bunu o kıt kafana sok! Bitti! Git evimdem! GİT!

Dediklerini unutmak istedim ama her biri beynimde döndü dolaştı ve yine aynı noktaya geldi. Affetmek. Her şeye rağmen onu sevdiğimi biliyordum. Belki onu affedebilirdim. Fakat içimde durdurak bilmeyen bu sevgi patlamasını durdurmak istedim. Çünkü halen bir parçam onu affedemezdi.

“Git evimden.” dedim sakince. Gözlerime baktı ve kafasını salladı. Usulca sordu. “Son kez sarılabilir miyim?”

Kafamı iki yana sallamama rağmen geldi ve sarıldı. Tepki vermedim. Sarılmadım. Kokumu çekti içine. Ve uzaklaştı. Beni yine orada bıraktı ve gitti.



İki saat sonra elimde evraklarımla ilgilenirken telefonum çaldı. Ve açtığımda şu sözleri duydum.

“O öldü Melenya. İntihar etti.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

aykırı düzen

K I R I K K A L P